• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Edebiyat Gazetesi

Kültür Sanat Edebiyat Haber Gazetesi

Hilal Kutlu
hilalkutlu@mail.ru
AYLAK ADAM ÜZERİNE
09/02/2021

Türk Edebiyatında romanın serüveni ilk zamanlardan itibaren Tanzimat dönemi, Servet-i Fünun arkasından Milli Edebiyat olarak adlandırdığımız ve nihai olarak bugüne uzanan süreçte Erken Cumhuriyet ve sonrasında hep bir aşama kaydederek romanın ilerlemiş olduğunu görüyoruz. İşte bu aşamanın içerisinde Yusuf Atılgan Türk Edebiyatında bir sıçramaya neden olur. Gerek işlediği tema ile gerek bu temayı işleyiş biçimiyle Türk romanına teknik açıdan getirdiği yenilikler itibarıyla çok önemli bir yazardır.  Aylak Adam’ın ilk baskısı 1959 yılında yayımlanmıştır. Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Roman Ödülünü Aylak Adam ile kazanmıştır.

Bu roman Türk Edebiyatında çok okunmasının yanı sıra hep okunan bir roman olmuştur. Kendini ‘’aylak’’ olarak tanımlayan bir adamın hayatını; kış, ilkyaz, yaz ve güz olarak okuruna aktarmıştır. Türkiye’de yaşayan insanların psikolojisini yansıtan bir roman olmuştur. Bu romanın baş karakteri olan Aylak Adam büyük ölçüde yazarının görüşlerine, dünyaya bakışını yansıtan bir kahraman olarak ortaya çıkar.

Yazar, aydın eleştirisini topluma yabancılaşan bir aydın üzerine anlatmıştır ve öte yandan bu aydın kişi toplumun içinden bir kişidir. Sokağa çıkmayı çok sever ve bu bakımdan aydınları eleştirir. Aslında toplumun içinde olmayı seven, sinemalarda, sokaklarda vakit geçirmekten hoşlanan dolayısıyla yazılarını yürürken bile yazan bir kişidir. Bir yandan da topluma aykırı, uyumsuz zaman zaman da toplumdaki kişilerden nefret eden düzeyde bir kişidir. Bu anlamda vurgulanmak istenen asıl şey bireyin yabancılaşmasıdır.

Adı itibariyle başlı başına bir ironidir çünkü ‘’Aylak Adam’’ dediğimiz zaman toplumun algılayış biçimi genellikle; işsiz, avare, dertsiz gibi bir tip olarak görülür fakat kast edilen yazarın sözü ile; ‘’ Bu romanda, geçim sıkıntısı içerisinde olmayan birinin de sıkıntısı olabileceği temasını işledim’’ demiştir.

Kahramanımızın hayatından söz etmek gerekirse, C roman boyunca hayatının kadınını arar ve emindir ki o kadın kendisi için yaratılmıştır. Ana komisyoncu olan babası bu adama oldukça iyi bir miras bırakmış olsa dahi manevi yönden C’yi yıpratmıştır. Roman boyunca okuduğumuz tüm güven sorunlarının sebebi aslında babasından kaynaklı bir durumdur. C’nin kadınlara bakışını oluşturan birçok bilinçaltı simge çocukluğunda tanıklık ettiği birtakım olaylardan dolayıdır. Ve bu olayların göbeğinde yine C’nin babası yer alır. C henüz bir yaşındayken annesini kaybetmiş bir çocuktur ve ona Zehra Teyzesi bakmıştır. Zehra Teyzesi C’yi bir anne şefkatiyle büyütmüştür. C belki de hayatının kadının da hep Zehra Teyzesinin şefkatini arar.

Romandaki en önemli ayrıntılardan birisi C’nin elini sürekli kulağına götürmesidir. Nedeni tabii ki yine babasıdır. Babasını bir gün Zehra Teyzesini istismar etmeye çalışırken görür ve refleks olarak atılıp kurtarma ihtiyacı duyar o karışıklık ortamında C’nin kulağı yırtılmıştır ve hayatı boyunca o kötü anıyı ne zaman hatırlasa elini kulağına götürür.

C bu depresif hayatın içerisinde kendine bir dayanak arar ve onun kayıp sevdası olan B den söz etmek gerekirse, B imkânsız bir kişilik olarak oradadır. B’nin bu şekilde konumlandırılmasının hem C’deki hem de C’yi karakterize eden yazarın kendisinin hayat algısıyla ve manevi değerleriyle doğrudan ilgilidir.  B bir gün karşısına çıkar fakat Aylak Adam onun peşine düşeceği sıra kalabalıkların arasında kaybolup gider. Roman bulma telaşesi ile başlayıp arama heyecanı ile son bulur.

Romanda bana göre en etkileyici olan yer; ‘’Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.’’



905 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Turgut Uyar Şiiri - 17/02/2021
Turgut Uyar Şiiri
Jön Türklerin Türk Düşüncesinin Gelişimine Katkıları - 03/02/2021
Jön Türklerin Türk Düşüncesinin Gelişimine Katkıları