• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Edebiyat Gazetesi

Kültür Sanat Edebiyat Haber Gazetesi

Şair Burhan Kale'nin Son Kitabı

-Son şiir kitabınızı derin hikâye adıyla özleştirmenizi benim olduğu kadar okurlarınız da merak ediyordur ne dersiniz? Neden bir şiir kitabına hikâye dediniz?

-Hayatın bir hikâye olduğunu zaman zaman duyarız… Bazıları da roman olduğunu söyler… Sanatın varlık bulmuş türleri içinde sözün zirvesi şiirdir… Bu zirveye ulaşan, yaklaşan büyük söz üstatları vardır. Ben, şiir kitabımı “derin hikâye”  olarak adlandırmakla şiirle hayat arasında bir bağ kurmaya çalıştım… Bu bağın hayal ürünü olmayıp, gerçeklerin ruhuma yansıması olması nedeniyle hikâye dedim ve hikâyemi derinleştirdim. Derin Hikâye adeta bir kuyudan hem de derin bir kuyudan çekilip çıkarıldı. Bu kuyu ve bu kuyudan sözün özünü çıkaran kervan kendimden başkası değildi… Derin Hikâye ile insan ruhunun, kalbinin, özünün yani aslının ne kadar temiz olduğunu göstermeye çalışırken bir yandan yine insanın karanlık yanından beslenerek insanlığı suiistimal edenlerin varlığı konusunda okura ışık tutmaya çalıştım… Zaman içerisinde iyi tahlil edilirse daha derin hikâyelerin yazılmasına sebep olabileceği ihtimali, eserin gün yüzü görmesi gerekliliğine ikna olmamı sağladı…

-Türk şiir geleneği içinde manzumun ve destanların geniş bir yeri var. Siz daha önceki kitaplarımızdan farklı olarak derin hikâyede mesnevi geleceğine yaslandığınızı düşünüyor musunuz derin hikâyeyi nereye konumlandırıyorsunuz?

-Derin Hikâyenin manada mesneviden beslenen yanı olduğunu düşünüyorum. Mesnevide geçtiği üzere “Bu dünya bir dağa benzer. Yaptıklarımız dağa seslenmek gibidir. Sesimiz, güzel de olsa çirkin de olsa, dağa çarpıp geri dönerek, gelir bizi bulur.” Derin Hikâye benim için üflediğim ney ve özüm, adeta hakiki vatanından koparılan bir kamış… Derin Hikâye, sırlara vakıf olma arzum, o yola düşme isteğim, hayatımı sürdürüp vaktim dolunca dünyadan gitmenin ötesinde bu gurbet diyarında adeta kuru bir kuyu olan özüme sırlar temas eder etmez dolup taşan yanım… Kendim ve ben dediğim yere gelene kadar gece gündüz ayakta, otururken ve uykuda derin hikâye meydana geldi…  Kendi mesnevimin ilk durağı diyebilirim… Bu tarza kendim ve ben ile devam etmeyi düşünüyorum…

 

-Önceki kitaplarınız daha öznel yol düşlerim, suskunluğum, bende saklı adını taşırken son kitabınız derin hikâye kişisel olandan daha toplumsal olana mı işaret ediyor ne dersiniz; şiir toplum ilişkisi bağlamında...

-Kendimi anlatırken ya da kendime anlatırken insanın sözden ibaret olduğunun farkına varılmasını sağlamaya çalışıyorum. Şiiri ilk dizesinden son dizesine bir uzunlukta kurarken tabanını sürekli genişletiyorum. İç dünyamdan yola çıkarak insanın ortak kaderine kanatlanıyorum ve aynı gökyüzünü okuyucunun zihnine çiziyorum bu eserimde. Ya da bunu yapmak istiyorum desek daha doğru olur… Bu yönüyle topluma yol gösterici tarafı olduğu inkâr edilemez… Yol Düşlerim, Suskunluğum ve Bende Saklı şiir kitaplarım içimde çıktığım yolculukta yine içimdeki kuyunun dolmasına sebep olan eserlerim diyelim bir yerde derin hikâye ise adeta sazlıklara uzanan yanım… Okuyucu derin hikâyeden kendi içerisine tesir edecek dizeleri bir ney misali alabilir özüne… Merhamet şair nişanıdır, der derin hikâyede bir dize… Şair âlemde rahmetin izlerini arar, bulur ve gösterir… Yüreğinden şehir beslenmeye başlayınca dünya yaşanır bir yer olacaktır şaire göre… Bu manada sözün cennetten inen ve insanın fena yanlarını örten bir yanı vardır…  Bu nedenle şair düşlerini ekmek dileyene vermektedir derin hikâye’de… Merhameti çocuklara emanet etmektedir ve kurulacak dünyanın özü olan merhamet ancak bu şekilde dünyaya hâkim olacaktır, yani çocukların zayıf omuzları ancak bu yükü taşıyabilir Allah’ın dilemesiyle… İnsandan geriye sevgiden başka bir şeyin kalmayacağını göstermenin hikâyesidir bu kitapDerinliği de bu nedenledir… Güzelliğin şairin gizinde yaralı bir ceylana benzetilmesi manidardır… Yaşamanın boynundaki asayı aramak olarak zihne resmedilmesi insani yanımızın başkası değil kendimiz tarafından keşfedilmeyi beklediğine dikkat çekmek içindir… Şiir kaybolunca/Güvercinler ölür şehirlerde/Ve çocuklar bırakılır/Kirli sözcüklerin derinliklerinde… Ben, merhametin derinliklerine sığınmak gerektiğini göstermek istedim bu eserimde, fenalıkta yarışılan zamanlardan usandım ve iyiliğin kıyılarına ulaşmak için derin hikâyeyi ortaya çıkardım diyebilirim… Başkalarına benzemeyen, yüreğinde şiir besleyen nice yiğitlerle doludur ülkemiz… Onların bam teline dokunmaktır benim için derin hikâye… Yer zalimlerin ayaklarını yutmaya tutar/Mazlumların avuçlarında yükselir semaYıldızın yazgısı yalnızlıktır, der derin hikâye… Şiirin derin hikâye olması bu nedenledir eserimde…

 

-Şairden şiirin görünmez olduğu bir dönemde şiirimizin genel görünümünü nasıl görüyorsunuz?

Derin hikâye şiire bu çizgide neler söylüyor?

-Yeni şeyler söylemek lazım azizim, diye bir tabir vardır. Derin Hikâye yeni şeyler söylüyor bu manada… Anadolu insanının ruhunun derinliklerine nüfuz etmiş bir şair yönü vardır… Şiirde az sözle çok şeyler anlatır, insanımız gurbet görmüştür, hasret ile arkadaş olmuştur yaşantısı içinde duygularını dile getirdiği dizelerle uykulara dalmıştır. Şiir zaten vardır onun hayatında; Çanakkale içinde aynalı çarşı ile vardır, bir Han Duvarları ile aşmaya kudretinin yetmediği dağların ardındaki sevdikleri ile buluşmuştur, hayatını uzun ince bir yol olarak kabul etmiştir… Sözü şair söylese de söyleten bu topraktır, bu yazgıdır bir yerde… Şiirimizin kökleri çok derindedir ve geleceği de dalgaların üzerindeki ak köpükler misali akıllara ve yüreklere dokunacaktır… İşte o ak köpüklerin meydana gelmesi için dalgaları kuvvetlendiren ve rüzgârın şiddetini arttıran tırnak içinde beğenilmeyen şairlerdir… Buradan çıkmıştır şairden şiir görünmemesi olgusu… Şiir görünür ve kendini gösterir bence bunu dert etmemek gerekir… O halde yine tırnak içinde kötü şiire iyi mi diyelim denebilir… Bence okumalı, değerlendirmeli ve eleştirmeyi bilmeliyiz… Eleştiren de eleştirilen de belli bir kültürel olgunluğa gelmedikçe sonuçlar sanat için özelinde şiir dünyamız için iyi olmayacaktır. Kültürel olgunluk ise bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmakla aşılacaktır… Şiirimizin geleceği için ümitsiz olmamak gerekir… Benim şiirim okunsun, beğenilsin ve herkes benden bahsetsin en azından bilineyim gibi nefsin hoşuna gidecek durumları hiç umursamamak gerekir… İçine sözün ateşi düşenler, hayatında hiç şiir okumadığını neredeyse iftihar ederek anlatanların bulunabildiği bir toplumda, şiire daha fazla sarılmalıdır…

 

-Şehir ve insan ilişkisi Burhan kale şiirinde özel bir öneme mi sahip ne dersiniz?

-Şehir bir yandan sürekli beynimi kemiren canavar diğer yandan geçmişin derin izlerini saklayan ve nice mücevherler bağrına dizili bir kervan… İçimde bir yozlaşma ve maneviyattan kopma hissettiğimde suçlayacağım keskin ve iri dişli ejderha kendimi Allah’a yakın ve huzurlu hissettiğimde kubbeleriyle, minareleriyle ve yüzümün güldüğü dere, tepe ve dağları, mesire alanları, nehir kenarları ve evleriyle, sevdiğim, sevgilim ile mutluluğun çizilmemiş resimlerini bağrında saklayan bir hazine… Şehirle şairin ilişkisi yürekle nefsin kavgasına benzer bana göre…

 

-Akalemler dergisi uzun soluklu dergi olma yolunda kendine özgü farklı bir çizgide ilerlemeye devam ediyor. Siz derginin sürekli yazarları arasındasınız nasıl görüyorsunuz dergiyi ve dergiciliğimiz?

- Dergiler edebiyatın gerçek mekânıdır… Ülkemizde kimi zaman şahısların hiç de objektif olmayan bakış açılarından kaynaklı belirli ve kısıtlı kimselerle dolu mekânlar da olabiliyor maalesef… Akalemler’de yazmak bu bakımdan bana mutluluk veriyor. Gerek yazar yapısı gerekse yazı ve şiirler Akalemlerin sözü olan ve söze değer verenlerin sesi olduğunu gösteriyor… Bağnaz bir yapısı yok demek istiyorum, edebiyat alanında edebi her türlü yazı kendine imkânlar ölçüsünde yer buluyor… Kim hangi dergiyi açsa ilk önce şiirlere bakar ve önce şiirleri okur… Derginin can damarlarının başında şiir gelir… Diğer edebi türler sonra okunur diye düşünüyorum… Tabii bu bana göre ve benim okuma şeklim de olabilir…   Akalemlerde yer alan şiirlerimde kişinin iç dünyasının gerçekte dış dünya ile ne kadar iç içe olduğunu ve birbirlerinden etkilenerek yine birbirlerini dönüştürdüklerini göstermeye çalıştım… Yani Akalemlerdeki şiirlerim ne kadar gönlümü göz önüne seriyorsa o kadar da toplumun bugünkü durumunu gösteriyor ayrıca özlenen ufka yani geleceğe de işaret ediyor…   Mesela; 30. Sayıda yer alan Şairler ölümsüzdür sevgilim bil ki/Sonsuzluğu besleyen gözlerin kadar…/ Hüzün yumağından örülüdür elbiseleri,/ Kim giyse yakar, en azı zülüflerin kadar… derken anlatılan sadece sevgiliye bakış değil bir yerde toplumun şaire ve söze bakışına da eleştiridir…   Ayrıca nesir alanında 28. Sayıda yer alan yazımda iddialı bir cümle vardır; Erciyes’in zirvesinde kırk mağara var... Her mağarada kırk kapı… Her kapı kırk odaya açılıyor… Her odada kırk hazine saklı... Her anahtar bir ozanın boynunda duruyor… Her ozan gönül membaından gelecek çağa/çağlara Türkün dininden, dilinden, töresinden coşkun suları bırakmaya hazırlanıyor… Fakat ne hikmetse bu coşku görünmüyor, oysa bu sözlerimiz olmasa bile daha iyi ifade edebilen benzer sözler şehrin duvarlarını süslemeliydi… Vefası olmayan böyle zamanlarda el ele tutuşamamanın nedenini Selçuk ŞAMİL gibi ben de merak ediyorum…

 

-Şiir yaşlanmaz şair yaşlanır diyordu bir çıkış yazınız. Derin hikâye genç bir şiir mi?

-Yunus Emre ne kadar genç değil mi? Ben hala sarıçiçekle konuşur ve ona bazı sorular sorarım… Bayram namazlarına giderken aklıma hep Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı gelir. Etrafımız söz ile çevrilidir... İnsan okuyup anlamaya, kavramaya yatkın yaratılmıştır. Bence insan sözden anlar, söz belki bu nedenle hep taze kalır. Uzun ince bir yoldadır insan ömrünün her döneminde, gece gündüz birbirini takip ettikçe… Baki kalan bu kubbede bir hoş seda ise hala söz baki demek değil midir? 

 

- "Derin Hikâye" e kitap olarak çıktı. E kitap olarak okuru nasıl görüyorsunuz?

Okur gittikçe azalıyor mu ve niçin e kitap…

-Okuyucunun eserin isminden de anlaşılacağı gibi pek alışkın olmadığı bir derinlikten ona ulaşmasını istedim… Gerçekten kanadı kırık kuşların, kuvvetli rüzgârdan yelkeni biraz parçalanmış gemilerin, Yusuf misali kuyulara atılmanın ne demek olduğunu bilen ve dua kapısını nasıl çalacağını soranların içinde bazen toz toprak, bazen çakıl, taş kimi zaman gümüş, altın, elmas bulabileceği ve dizelerinin bütününe sinmiş olan Allah’a iman ve güvenmek hissini sezebileceği bir eser olduğunu düşünüyorum… Şiir okuyucusu bulmak zordur ben de zoru başarmak için derin hikâye dedim…   Belki de bu nedenle zamanın bir yönüne uygun olarak gün yüzü gördü… Ben sözü kuyuya attım diyorum eğer söz Yusuf misali değerli ise bir çıkaran deren olur…  

 

-samimi ve içten sohbet için teşekkür ederiz

-Ben teşekkür ederim ve iyi okumalar dilerim sizin aracılığınızla…

 


ŞAİRİN ŞİİR KİTABINA AŞAĞIDAKİ LİNKTEN ERİŞEBİLİRSİNİZ: 
https://www.epazardanal.com/derin-hikaye-burhan-kale-siir

 

  
701 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın